- Altın, kimyada Au sembolü ile gösterilen yumuşak, parlak sarı renkte metalik bir elementtir.
- Altın, parlak sarı rengi ve ışıltısıyla göz alan çok ağır bir metaldir. Havadan ve sudan etkilenmez.
- Bu yüzden hiçbir zaman paslanmaz, kararmaz ve donuklaşmaz.
- Bir başka özelliği de saf haldeyken çok yumuşak olmasıdır; bu nedenle kolayca dövülerek biçimlendirilebilir.
- Altının
parlak sarı rengi, asitlere karşı dayanıklılığı, doğada serbest halde
bulunabilmesi ve kolay işlenebilmesi gibi özellikleri, insanların
ilkçağlardan beri ilgisini çekmiştir.
- Altın bütün bu özellikleriyle tarih boyunca en kıymetli metallerden sayılmıştır.
Altının
kimyadaki saflığı “yüzde” ile, mücevhercilikteki saflığı ise “ayar” ve
“karat” terimleriyle ifade edilir. Uluslarası sektörde karat
kullanılırken Türkiye’de yaygın olarak altın “ayar” , pırlanta ise “karat” terimiyle kullanılır.
24 ayar altın % 100 saf altındır ve 1000 milyem olarak tanımlanır.
22 ayar % 91,6 oranında saf altındır. 916 milyemle tanımlanır. 22 ayar altının % 8,4’ü diğer metaller ile tamamlanmıştır.
18 ayar altın %75 saflık ile 750 milyem olarak ifade edilmektedir.
14 ayar altın %58,5 oranında altın içerir ve 585 milyemdir.
Altın,
tamamlayıcı metali gümüş ağırlıklı ise yeşil altın, çinko ise sarı
altın, nikel ve platin ise beyaz altın, bakır ise kırmızı altın
tonlarında renkler kazanabilir.
Amerikan Federal Bankası’nın
mahzenlerinde yaklaşık 8 bin ton altın olduğu tahmin ediliyor. Peki bu
değerli madenin tüm dünya bankalarındaki rezervleri ne kadar? 140
ülkenin rezervlerini koordine eden Uluslararası Para Fonu’nun
rakamlarına göre bu miktar, yaklaşık 30 bin tonu aşıyor. Ancak, bu
yanıltıcı bir istatistik. Çünkü, 30 bin tonluk dünya rezervi, dolaşım
halindeki toplam altın miktarının sadece üçte birini oluşturuyor.
Altın,
çağlar boyunca halkların ve devletlerin zenginliğini, geleceğini
belirleyen maden. Eğer bu maden olmasaydı, kim Alaska için yerinden
kımıldardı? Avustralya ve California bugünkü şöhretlerini büyük ölçüde
altına borçlular. Ne var ki altın, iktisatçılar arasında da tartışmalar
yaratıyor. Kimisi için altın rezervi ekonominin gidişatı konusunda ciddi
bir referans. Kimisi için ise, bu maden artık bir ülkenin ekonomik ve
mali gücünü belirlemiyor.
Altın,
Antikçağ’dan bu yana para olarak kullanılıyor. Ama, günümüzde artık
para değil, bir değer rezervi. Ülkelerin parasının değeri altın
rezervlerine endekslenmiş durumda. Peki ama neden? Çünkü para,
uluslararası spekülasyonlara karşı fazla duyarlı. Sonuçta bir ülkenin
parasının değerine bakarak zenginliğini saptamak mümkün değil. Oysa,
altın daha sabit bir değer. İşte bu nedenle, asırlardır uluslar
zenginliklerini artırmak için altın rezervlerini genişletmeyi hedef
aldılar. Tıpkı, bazı ailelerin ekonomik durumlarını daha sabit kılmak
için altın biriktirmeleri gibi.
1944
yılında ABD’deki Bretton Woods kasabasında toplanan 44 ülkenin
temsilcileri, savaştan sonra uluslararası değiş tokuşları daha düzenli
kılmak için “god exchange stardard” denilen bir para sistemine geçtiler.
Bu sistemin temel ilkesi şuydu: Her ulusal para, bir başka değerle
değiştirilebilir, aynı zamanda altına da çevrilebilirdi. Bu değişimde
referans para, Amerikan dolarıydı. Ve parite şöyle kurulmuştu. Bir ons
altın, yani 29 gram altın 35 dolara eşitti. Kısacası, bir kişi, sabit
bir kurdan elindeki doları serbestçe altına, altını da dolara
çevirebiliyordu. Bu sistem 1971 yılında geçersiz hale geldi. Çünkü,
Amerikan devlet başkanı Nixon, aynı yıl, doların altına çevrilebilmesine
son verdi. O yıl Amerikan dış borçlar dengesi kırmızı alarm veriyordu
ve dünyanın diğer yörelerinde çok miktarda altın hareket halindeydi.
Günümüzde altının değeri, belli başlı mali merkezlerde gün gün belirleniyor. Bu merkezlerden en önemlisi, Londra Altın Piyasası.
Fiyat, sabahın 10.30′unda belirleniyor, gün boyunca küçük de olsa
değişiklikler gösterdikten sonra, öğleden sonra 3′te sabitleniyor. Bu
rakamın belirlenmesinde, dünyanın en güçlü 5 pazarının temsilcileri
(Johnson Matthey, Mocatha and Goldsmith, Samuel Montagu, Rothshild ve
Sharps Pixley) belirleyici rol oynuyorlar. Fiyatı, tüm dünyadaki altın
alış ve satışları etkiliyor. Burada hemen belirtelim ki, serbest piyasa
koşullarının yanı sıra başka değişkenler de fiyatın oluşmasında devreye
girebiliyor. Örneğin, Güney Afrika Cumhuriyeti’ndeki madenlerde
başlatılan bir grev, sarı madenin fiyatını ok gibi yükseltebiliyor.
Altın
çok eskiden beri bilinmesine karşın, bir sanayi ürünü olarak üretilmesi
1800′lerin ortalarında gerçekleşiyor. Günümüzde, yılda yaklaşık 2.500
ton altın üretiliyor. En büyük altın üreticisi ülke, yılda ortalama 475
ton ile Güney Afrika Cumhuriyeti. Onu sırasıyla ABD, Latin Amerika,
Avustralya, Kanada, Çin, Endonezya ve Rusya izliyor. Avrupa ise altın üretimi açısından fakir bir kıta.
Yıllık
ortalama altın üretimi 25 tonu geçmiyor. Avrupa’da İspanya, Yunanistan,
İtalya gibi ülkelerde üçüncü şahısların külçe altın satın almaları
yasak. Türkiye’de ise, sadece kuyumcu firmalar, altın borsasından külçe
altın satın alabiliyorlar. Üçüncü şahısların alımı söz konusu değil.
Dünyadaki
altının sadece üçte biri ulusal bankaların rezervlerinde. Geri kalan
ise, özel şahısların kasalarında ya da kuyumculuk sektöründe. Ancak,
altından sadece kuyumculuk sektöründe yararlanılmıyor. Sarı maden,
elektronik sanayiinden uzay çalışmalarına, tıp alanından dişçiliğe kadar
çok geniş bir kullanım alanına sahip.
Fazla Altın Göz Çıkarır
Tarih,
altın fazlasının ekonomiye verdiği zararların örnekleriyle dolu.
Örneğin 16. yüzyılda, Amerika’nın keşfiyle birlikte, İspanyol fatihler
Meksika ve Peru altınlarını Avrupa’ya taşıdılar. Bu yüklü miktarda
altın, Avrupa’daki fiyatlarda gerçek anlamda bir devrim yarattı ve bütün
ülkelerde malların fiyatları olağanüstü ölçüde arttı. Bir araştırmaya
göre, o 50 yıllık dönem içinde Avrupa’da hayat koşulları tam 5-6 misli
daha pahalılaştı. Aşırı altının ikinci yıkıcı etkisi, 18. yüzyılın
ortalarında görüldü. Amerika (Nevada ve California) ve Güney Afrika’daki
altın madenlerinin aşırı çalıştırılması, dünya altın rezervlerini
katladı ve bunun sonucunda, yine birçok ülkede yüksek enflasyon yaşandı.
Altının Fendi Diğer Madenleri Yendi

Değişimlerde
aracı değer olarak neden altın yerine başka bir değerli maden
seçilmedi? Bunun en önemli nedeni, bu madenin asırlar boyunca çok
çeşitli halklar tarafından sağlam ve güvenilir olarak görülmesi. Bir
kere çok büyük rahatlıkla işlenebilen bir malzeme. Birkaç miligram altın ile metrelerce uzunluğunda ince tel üretilebiliyor. Altın,
akıl almaz derecede ince malzemelerde kullanılabiliyor. Örneğin,
metrenin binde biri olan 0,2 mikron kalınlığında işlenebiliyor. Altının
bir başka özelliği ise, iyonik asit ve selenik asit dışında, diğer
asitler tarafından etkilenmemesi. Oksijen ile tepkimeye girmeyen, yani paslanmayan
altın, çıkarımı her ne kadar kolay değilse de, yeryüzünde yaygın olarak
bulunan bir materyal. Öte yandan altın, ender olarak saf haliyle
kullanılan bir madde. Çoğunlukla bakır, nikel ve çinko ile
karıştırılıyor. Bir karışım içindeki saf altının oranı, binde olarak
belirtiliyor. Örneğin binde 600 demek, yani karışımın onda birinin altın
olması anlamına geliyor. En yaygın tanımlama, 750 ve 900. Bankaların
rezervlerindeki altın külçelerinin üzerinde ise, 999 yazıyor. Yani
pratikte en saf altın, işte bu bankalardaki külçe altınlar.
Altının Devleri
Güney
Afrika altın üretiminde yarışı başta götürüyor. Hemen arkasından ABD
geliyor. Dünya altın üretimi 11 ülkenin hakimiyeti altında; bunlardan
sadece ikisi Avrupa ülkesi: Özbekistan ve Rusya.
Günümüzde,
Avrupa’nın tamamında, her yıl yaklaşık 25 ton altın üretiliyor. Bugün
dünya üzerinde 50 ülke, her yıl 2500 ton altın üretiyor. Ancak, yeni
geliştirilen düşük maliyetli teknolojilerle üretimin artırılacağı
sanılıyor. Bu teknolojiler sayesinde, maliyetli olduğu gerekçesiyle
Türkiye ile Yunanistan’da başlatılmayan altın arama çalışmalarının,
yakın gelecekte hızlandırılacağı belirtiliyor.

Güney Afrika - 475 ton
ABD - 365 ton
Latin Amerika - 335 ton
Avustralya - 335 ton
Kanada - 185 ton
Çin - 160 ton
Endonezya - 140 ton
Rusya - 125 ton
Özbekistan - 85 ton
Gana - 75 ton
Papua Yeni Gine - 60 ton