Wednesday, January 1, 2014

Sentetik Elmas Nedir?

Doğada, kendi kendine oluşmayan elmaslara Sentetik (yapay) Elmas denir. Sentetik elmaslar fiziksel ya da kimyasal bir süreç sonunda

Sentetik Elmas Nedir?

Sentetik Elmas Nedir?


oluşturulur. Sentetik elmaslar başlıca iki yolla üretilirler.

Yüksek Basınç Yüksek Isı’ (HPHT - High Pressure
High Temperature) Metodu

Birincisi ‘Yüksek Basınç Yüksek Isı’ (HPHT - High Pressure
High Temperature
) metodudur. Bu metotta, yerküre içerisinde elmasların doğal
olarak şekillendiği ortamı canlandırmak için çok şiddetli basınçlar kullanılır.
Bu metodun ucuz maliyeti, onu, günümüzde, yapay elmas üretiminde en yaygın
olarak kullanılan metot haline getirmiştir.

Kimyasal Buhar Biriktirme (Chemical Vapor Deposition ) Metodu

Sentetik elmas üretmede kullanılan ikinci metot kimyasal
buhar biriktirme
(chemical vapor deposition ) işlemidir. Bu metotta tepesine karbon
plazma yerleştirilmiş temel bir alt tabaka kullanılır. Karbon atomları burada
birikir ve bir elmas oluşturur.

Sentetik elmaslar
kuyumculukta kullanıldığı
gibi birçok alet yapımında ve elektronikte de kullanılır. Otomobil
endüstrisinde, alüminyum işlenirken yapay elmaslar sıkça kullanılır.
Kuyumculukta da oldukça sık kullanılır. Sentetik elmasların avantajı, orta
halli bir müşteriye doğal yollarla oluşmuş bir elmas gibi güzel ve parlak
görünmesi fakat aynı zamanda daha uygun bir fiyata bu güzelliğin satın
alınabilmesidir.

Sentetik elmaslar
genelde renkli olarak üretilirler. Renkli
elmaslar  genellikle üreticiler için renksizlerden
daha karlıdır çünkü müşterilerin renkli pırlanta talebi daha fazladır ve renkli
elmas üretimi daha ucuz ve daha hızlı bir biçimde gerçekleşir. Renkler yaygın
pembe pırlantadan canlı maviye çeşitleniyor; siyah pırlantalar bile
üretilebiliyor. Ünlülerin son zamanlarda renkli pırlanta kullanımındaki artış renkli
yapay pırlantaların popüleritesini de artırdı; bunda, orta halli müşteriler için
yapay elmasın daha ekonomik olduğu gerçeği de etkili elbette.

TestOro I Altın Nedir?

  • Altın, kimyada Au sembolü ile gösterilen yumuşak, parlak sarı renkte metalik bir elementtir.

  • Altın, parlak sarı rengi ve ışıltısıyla göz alan çok ağır bir metaldir. Havadan ve sudan etkilenmez.

  • Bu yüzden hiçbir zaman paslanmaz, kararmaz ve donuklaşmaz.

  • Bir başka özelliği de saf haldeyken çok yumuşak olmasıdır; bu nedenle kolayca dövülerek biçimlendirilebilir.

  • Altının parlak sarı rengi, asitlere karşı dayanıklılığı, doğada serbest halde bulunabilmesi ve kolay işlenebilmesi gibi özellikleri, insanların ilkçağlardan beri ilgisini çekmiştir.

  • Altın bütün bu özellikleriyle tarih boyunca en kıymetli metallerden sayılmıştır.
Büşra Pırlanta Kelepçeli Bileklik
Altının kimyadaki saflığı “yüzde” ile, mücevhercilikteki saflığı ise “ayar” ve “karat” terimleriyle ifade edilir. Uluslarası sektörde karat kullanılırken Türkiye’de yaygın olarak altın “ayar” , pırlanta ise “karat” terimiyle kullanılır.

24 ayar altın % 100 saf altındır ve 1000 milyem olarak tanımlanır.

22 ayar % 91,6 oranında saf altındır. 916 milyemle tanımlanır. 22 ayar altının % 8,4’ü diğer metaller ile tamamlanmıştır.

18 ayar altın %75  saflık ile 750 milyem olarak ifade edilmektedir.

14 ayar altın %58,5 oranında altın içerir ve 585 milyemdir.

Altın, tamamlayıcı metali gümüş ağırlıklı ise yeşil altın, çinko ise sarı altın, nikel ve platin ise beyaz altın, bakır ise kırmızı altın tonlarında renkler kazanabilir.

pırlanta, altın, 24 ayar, 22 ayar, 18 ayar

Amerikan Federal Bankası’nın mahzenlerinde yaklaşık 8 bin ton altın olduğu tahmin ediliyor. Peki bu değerli madenin tüm dünya bankalarındaki rezervleri ne kadar? 140 ülkenin rezervlerini koordine eden Uluslararası Para Fonu’nun rakamlarına göre bu miktar, yaklaşık 30 bin tonu aşıyor. Ancak, bu yanıltıcı bir istatistik. Çünkü, 30 bin tonluk dünya rezervi, dolaşım halindeki toplam altın miktarının sadece üçte birini oluşturuyor.

Altın, çağlar boyunca halkların ve devletlerin zenginliğini, geleceğini belirleyen maden. Eğer bu maden olmasaydı, kim Alaska için yerinden kımıldardı? Avustralya ve California bugünkü şöhretlerini büyük ölçüde altına borçlular. Ne var ki altın, iktisatçılar arasında da tartışmalar yaratıyor. Kimisi için altın rezervi ekonominin gidişatı konusunda ciddi bir referans. Kimisi için ise, bu maden artık bir ülkenin ekonomik ve mali gücünü belirlemiyor.

Altın, Antikçağ’dan bu yana para olarak kullanılıyor. Ama, günümüzde artık para değil, bir değer rezervi. Ülkelerin parasının değeri altın rezervlerine endekslenmiş durumda. Peki ama neden? Çünkü para, uluslararası spekülasyonlara karşı fazla duyarlı. Sonuçta bir ülkenin parasının değerine bakarak zenginliğini saptamak mümkün değil. Oysa, altın daha sabit bir değer. İşte bu nedenle, asırlardır uluslar zenginliklerini artırmak için altın rezervlerini genişletmeyi hedef aldılar. Tıpkı, bazı ailelerin ekonomik durumlarını daha sabit kılmak için altın biriktirmeleri gibi.

1944 yılında ABD’deki Bretton Woods kasabasında toplanan 44 ülkenin temsilcileri, savaştan sonra uluslararası değiş tokuşları daha düzenli kılmak için “god exchange stardard” denilen bir para sistemine geçtiler. Bu sistemin temel ilkesi şuydu: Her ulusal para, bir başka değerle değiştirilebilir, aynı zamanda altına da çevrilebilirdi. Bu değişimde referans para, Amerikan dolarıydı. Ve parite şöyle kurulmuştu. Bir ons altın, yani 29 gram altın 35 dolara eşitti. Kısacası, bir kişi, sabit bir kurdan elindeki doları serbestçe altına, altını da dolara çevirebiliyordu. Bu sistem 1971 yılında geçersiz hale geldi. Çünkü, Amerikan devlet başkanı Nixon, aynı yıl, doların altına çevrilebilmesine son verdi. O yıl Amerikan dış borçlar dengesi kırmızı alarm veriyordu ve dünyanın diğer yörelerinde çok miktarda altın hareket halindeydi.

Büşra Pırlanta Afrika Dünya Altın Maden Ekonomi Piyasa

Günümüzde altının değeri, belli başlı mali merkezlerde gün gün belirleniyor. Bu merkezlerden en önemlisi, Londra Altın Piyasası. Fiyat, sabahın 10.30′unda belirleniyor, gün boyunca küçük de olsa değişiklikler gösterdikten sonra, öğleden sonra 3′te sabitleniyor. Bu rakamın belirlenmesinde, dünyanın en güçlü 5 pazarının temsilcileri (Johnson Matthey, Mocatha and Goldsmith, Samuel Montagu, Rothshild ve Sharps Pixley) belirleyici rol oynuyorlar. Fiyatı, tüm dünyadaki altın alış ve satışları etkiliyor. Burada hemen belirtelim ki, serbest piyasa koşullarının yanı sıra başka değişkenler de fiyatın oluşmasında devreye girebiliyor. Örneğin, Güney Afrika Cumhuriyeti’ndeki madenlerde başlatılan bir grev, sarı madenin fiyatını ok gibi yükseltebiliyor.

Altın çok eskiden beri bilinmesine karşın, bir sanayi ürünü olarak üretilmesi 1800′lerin ortalarında gerçekleşiyor. Günümüzde, yılda yaklaşık 2.500 ton altın üretiliyor. En büyük altın üreticisi ülke, yılda ortalama 475 ton ile Güney Afrika Cumhuriyeti. Onu sırasıyla ABD, Latin Amerika, Avustralya, Kanada, Çin, Endonezya ve Rusya izliyor. Avrupa ise altın üretimi açısından fakir bir kıta.

Yıllık ortalama altın üretimi 25 tonu geçmiyor. Avrupa’da İspanya, Yunanistan, İtalya gibi ülkelerde üçüncü şahısların külçe altın satın almaları yasak. Türkiye’de ise, sadece kuyumcu firmalar, altın borsasından külçe altın satın alabiliyorlar. Üçüncü şahısların alımı söz konusu değil.

Dünyadaki altının sadece üçte biri ulusal bankaların rezervlerinde. Geri kalan ise, özel şahısların kasalarında ya da kuyumculuk sektöründe. Ancak, altından sadece kuyumculuk sektöründe yararlanılmıyor. Sarı maden, elektronik sanayiinden uzay çalışmalarına, tıp alanından dişçiliğe kadar çok geniş bir kullanım alanına sahip.
Fazla Altın Göz Çıkarır
Tarih, altın fazlasının ekonomiye verdiği zararların örnekleriyle dolu. Örneğin 16. yüzyılda, Amerika’nın keşfiyle birlikte, İspanyol fatihler Meksika ve Peru altınlarını Avrupa’ya taşıdılar. Bu yüklü miktarda altın, Avrupa’daki fiyatlarda gerçek anlamda bir devrim yarattı ve bütün ülkelerde malların fiyatları olağanüstü ölçüde arttı. Bir araştırmaya göre, o 50 yıllık dönem içinde Avrupa’da hayat koşulları tam 5-6 misli daha pahalılaştı. Aşırı altının ikinci yıkıcı etkisi, 18. yüzyılın ortalarında görüldü. Amerika (Nevada ve California) ve Güney Afrika’daki altın madenlerinin aşırı çalıştırılması, dünya altın rezervlerini katladı ve bunun sonucunda, yine birçok ülkede yüksek enflasyon yaşandı.
Altının Fendi Diğer Madenleri Yendi
Büşra Ariş Pırlanta Altın bilezik
Değişimlerde aracı değer olarak neden altın yerine başka bir değerli maden seçilmedi? Bunun en önemli nedeni, bu madenin asırlar boyunca çok çeşitli halklar tarafından sağlam ve güvenilir olarak görülmesi. Bir kere çok büyük rahatlıkla işlenebilen bir malzeme. Birkaç miligram altın ile metrelerce uzunluğunda ince tel üretilebiliyor. Altın, akıl almaz derecede ince malzemelerde kullanılabiliyor. Örneğin, metrenin binde biri olan 0,2 mikron kalınlığında işlenebiliyor. Altının bir başka özelliği ise, iyonik asit ve selenik asit dışında, diğer asitler tarafından etkilenmemesi. Oksijen ile tepkimeye girmeyen, yani paslanmayan altın, çıkarımı her ne kadar kolay değilse de, yeryüzünde yaygın olarak bulunan bir materyal. Öte yandan altın, ender olarak saf haliyle kullanılan bir madde. Çoğunlukla bakır, nikel ve çinko ile karıştırılıyor. Bir karışım içindeki saf altının oranı, binde olarak belirtiliyor. Örneğin binde 600 demek, yani karışımın onda birinin altın olması anlamına geliyor. En yaygın tanımlama, 750 ve 900. Bankaların rezervlerindeki altın külçelerinin üzerinde ise, 999 yazıyor. Yani pratikte en saf altın, işte bu bankalardaki külçe altınlar.

Altının Devleri
Güney Afrika altın üretiminde yarışı başta götürüyor. Hemen arkasından ABD geliyor. Dünya altın üretimi 11 ülkenin hakimiyeti altında; bunlardan sadece ikisi Avrupa ülkesi: Özbekistan ve Rusya.

Günümüzde, Avrupa’nın tamamında, her yıl yaklaşık 25 ton altın üretiliyor. Bugün dünya üzerinde 50 ülke, her yıl 2500 ton altın üretiyor. Ancak, yeni geliştirilen düşük maliyetli teknolojilerle üretimin artırılacağı sanılıyor. Bu teknolojiler sayesinde, maliyetli olduğu gerekçesiyle Türkiye ile Yunanistan’da başlatılmayan altın arama çalışmalarının, yakın gelecekte hızlandırılacağı belirtiliyor.

Büşra Pırlanta Afrika Dünya Altın Maden Ekonomi Piyasa
Güney Afrika - 475 ton
ABD - 365 ton
Latin Amerika - 335 ton
Avustralya - 335 ton
Kanada - 185 ton
Çin - 160 ton
Endonezya - 140 ton
Rusya - 125 ton
Özbekistan - 85 ton
Gana - 75 ton
Papua Yeni Gine - 60 ton

Testoro Pırlanta Test Cihazı ile Pırlantanızın Gerçek Olduğunu Nasıl Anlarız?

Gerçek Pırlanta Nasıl Anlaşılır?

Eğer pırlanta almayı düşünüyor ve gerçek olduğundan nasıl emin olacağınızı kestiremiyorsanız, bakacağınız birkaç püf noktasından bahsedelim. Elinizde gerçek bir pırlanta varsa, pratik yapmak için kullanabilirsiniz.
Hazır bir pırlanta yüzük, pırlanta küpe ya da pırlanta kolye olsun; eğer pırlanta için çok para harcayaksanız gerçekten bir pırlanta alıp almadığınızı bilmek istersiniz. Bu gerçek, zümrüt, diğer renkli pırlantalar ve hatta berraklığı arttırılmış  pırlanta alırken de geçerliliğini korur.
Aldığınız ya da almayı düşündüğünüz pırlantanın gerçekliğini araştırırken sertifikası olup olmadığını sormak herhangi bir sahtekarlığı yakalamak için en hızlı yoldur. Tanınmış bir pırlanta satıcısı ise size GIA, HRD gibi uluslararası otoritelerce verilmiş bağımsız sertifikaları göstermekten memnuniyet duyacaktır. Ayrıca pırlantanızla bağımsız bir ekspere de başvurabilirsiniz.
Bağımsız eksperler söz konusu olursa, profesyonel organizasyonlara bağlı kişilere başvurun. Kuyumcunuzun tavsiye ettiği bir uzmana gitmeniz pek de mantıklı olmayabilir. Bağımsız bir eksper, özellikle internetten alacağınız bir ürün için en iyi seçenek olabilir.
Eğer Tektaş'ınızı tek başınıza alacaksanız, onu kendi kendinize incelemeniz gerekecek demektir. Pırlantalar çok yüksek bir kırılma katsayısına sahiptir, bu da içinden geçen ışığı bükmesi anlamına geliyor. Eğer parlak taşınız kuvars ya da camdan yapıldıysa bir pırlanta gibi parlamayacaktır. Kuvars ve cam, pırlantanınkinden düşük bir kırılma oranına sahiptir.
Taşın kırılma oranını tespit etmek için eğer taş yüzüğe yerleştirildiyse yüzüğü ters çevirmeniz, taşın geniş yüzeyini bir gazete parçası üzerine koymanız ve yüzüğün iç kısmından taşa bakmanız gerekiyor. Eğer gerçek bir pırlanta yüzüğe ya da pırlanta tektaş'a bakıyorsanız yazılanları okuyamamanız gerekir.  Ayrıca bozulmuş harfler ya da siyah lekeler de göremiyor olmanız gerekiyor. Ancak bazen, çok nadir olarak, kesimin özelliğinden dolayı gerçek bir pırlantadan da gazete yazılarını görebilirsiniz.
Baktığınız pırlantada ikili yansıma görüyorsanız, yani ikili görür gibi oluyorsanız taş büyük ihtimalle bir mozanittir. Pırlantanızın gerçek olduğunu bilmeniz için bir diğer yol da direk olarak taşın içerisinden bakmanızdır. Eğer pırlanta, yüzüğe takılmış ise, taşın tabanını göremiyor olmanız gerekir.
Yüzüğe takılmamış pırlantalar için de beyaz bir kağıt ve bir kalem kullanın. Kağıda bir nokta koyun ve pırlantanızı ya da taşınızı noktanın üstüne gelecek şekilde yerleştirin. Direk olarak taşa bakın. Eğer dairesel bir yansıma görüyorsanız, büyük ihtimalle bir pırlanta değildir.
Mikroskop, ultraviyole ışınları, pırlanta test cihazları, ısıölçerler ve hatta röntgen ışınları kullanılarak bir pırlantanın gerçek olup olmadığını test etmenin birçok yolu var. Doktorunuza bir sonraki gidişinizde pırlantanızı da yanınızda bulundurun. Gerçek bir pırlanta röntgende görünmeyecektir.